Thursday, August 31, 2006

Fotoroman...

Canım sıkkın...
Ve aynı canım yazmak istemedi...
Bu da fotoroman gibi olsun işte!
Hatta üşenmeyip de gördüklerinden hikaye yazanlara ve gerçek olana en çok yaklaşana teşekkür filan ediyim buradan :)
...






Monday, August 28, 2006

Samimiyetsiz F1 "fanatikleri" ...



İki gün içinde nasıl F1 fan'ı olunurmuş merak edenlere bulunmaz bir hikaye...
Istanbul'da bir F1 şenliği aldı gitti, bizim ilişkimiz daha çok işsel olup, sponsorlarından biri olduğumuz takımın kazanması yönünde.
Taaaa ki Cuma gününe kadar...

25 Ağustos Cuma:
Robert'in harika desteği ile son dakikada gelen bir Silver davetiye. Silver yazdığına göre fena birşey değil sanırım!!
Reina'dan gelen ışıklar harika! İstanbul'un yarı enerjisi buraya harcanıyor galiba.
Trafik korkunç!

26 Ağustos Cumartesi:
Pazar günü Nezley ile gidilecek F1 öncesi hafif bir heyecan ama gayet tadında, abartılı değil. Sonuçta ölmüyoruz bu konuya!
Odaya giren gerçek F1cı Mete ve büyük bir heyecanla teknik ve magazin konularda, entrika ve heyecan dolu F1 anıları.!
Sonrasında ortaya çıkan "paddock" giriş kartları ve VIP geçişleri ve Mete'nin de gazıyla 10 dakika içinde piste doğru yola çıkış!
Şayet aldığımız gaz ile bu tek günlük geçişleri kullanmazsak deli olacağımıza dair güçlü bir inanış!
Asya tarafı cahili Burcu ve Nezley olarak çift yönlü Ankara çıkışını kaçırdığımızı zannedip ufak bir heyecan yaşayış.
Pist alanında camdaki VIP carpass'ın verdiği böbürlenme ile kuyrukta bekleyen diğer arabaların yanından vııınnnnn diye geçiş.
Takımımız bile yokken; ben renklerinden ve Alonso'nun yakışıklılığından dolayı Renault'a, başarıları yüzünden Ferrari'ye meyilliyken, Toyota Lounge'ında olduğumuz için onlardanmış gibi yapış...
Lounge balkonundan arabaları izleyiş, seslerinin kulak zarlarımızı titretişini hissediş...
Kameranın sadece 10 dk. şarjı olduğunu fark edip kısa süreli bir Calimero sendromu yaşayış.

Kokoş keyif kısmı:
Balkonda sıcaktan bunalınca içeri geçiş ve buz gibi beyaz şaraplarımızı içiş, pit-stop'a giren araçları tepeden izleyiş, kurallar konusunda hiçbir fikrimiz olmadığı için kendi aramızda yorumlar yapış...
Sıralama yarışı ardından Lounge içinde bir hareket bir hengame, a aaa Ralph Schumacher'i lounge içinde buluveriş! Biz öylesine fan havasındayız ki 5 dakika sonra elimizde imzalı şapkalarımızla yerimize geçiş...
GP2 dan da sonra masaj salonlu, pek bir şımartıcı lounge ımızdan ayrılış ve o dev tırlanrın nasıl lüks birer yaşam alanı haline getirildiğini görüp hayret ediş...
Ellerimizde dondurmalarımızla şaşkınlık ve yorgunluk ama her ikisinden de fazla bir keyif duygusuyla ile yürürken bir metre ötemizde Michael Schumacher ile burun buruna geliş!!!!!!!!

Gün sonu:
Biten kamera ve telefon şarjlarımız, bambaşka bir dünyayı keşfetmenin heyecanı ve bundan sonra F1 izleyicisi olma konusunda verdiğimiz sinyaller...

Akşam:
Mete'ye rapor veriş! Mete'nin sesinde iki taze F1 fanatiğini camiaya kazandırmış olmanın pırıltısı, ışıltısı, cangıltısı :)
Özgür'ün telefondaki "Kıskanmıyorum, kıskanmıyorum, kıskanmıyorum!!!" nidaları...

27 Ağustos Pazar:
Büyük gün...
Ama Burcu evde. Lounge keyfinden sonra güneşin altında kendimi F1'a adayacak kadar gönüllü değilim henüz :)
Bilet hooop kardeşe! Ona da güzel bir kıyak, bundan sonra bana karşı akıllı olursa sahip olabilecekleri hakkında bir ipucu!!! Ha haa :) Sonuçta duygusal ama bir o kadar da mantık ve strateji de içeren bir bir birlikteliğe başlıyoruz!
Konumuza dönersek:
L koltuğumun köşesinde serin serin TV de son 20 turu ile F1 keyfi yaparken arada bir Burak ile iletişime geçiş. Akşam yemeği için hazırlık yapış.
Güneşten kolları ve bacakları yanmış F1 yorgunu Burak ve heyecanla anlattığı gününü dinleyiş.

Çektiği fotoraflara şöyle bir göz atış ve grid kızlarının (ki gerçekten güzellerdi) olduğu pozların çokluğuna dikkat ediş! Bu bebecik fotosu da Burak'tan :)

Gece:
Fotoları lap top a atarken Anjelique'deki F1 partisi için Dinçer ve Kaan'ı bekleyiş.
Gecenin "en şık smart casual" partnerleri ile bu sefer de Red Bull takımı için F1 kutlaması yapış...
Buarada 2-3 kilo kadar vermem gerekiyormuş!

Sonuç:
F1 olayı bundan sonra çok daha sıkı takip edilecek.
Yeni hayran olunan karakter: Ferrari takımındaki henüz ismini keşfedemediğim beyin takımındaki kadın!
Bu F1 olayında yakışıklılık kat sayısı oldukça yüksek!
İstediğim gibi fotoğraf çekemediğim için rahatsızım biraz :(
Formula dünyası çoook büyük paraların ve deli gibi bir teknolojinin döndüğü kocaman bir sirk gibi aslında... Bir oradaaaa bir burada...

Gerçek bir F1 severi sinir edecek kadar şanslı bir gün :)
Hayatı bu yüzden seviyorum işte; patlayan şeker gibi cangıl cungul, sürprizlerle dolu!!
F1'i seviyoruz galiba artık :) Masa takvimimde yarışlar işaretli bile.
Korkunç bir yağmur başlamak üzere... Vaooov gece gibi oldu her yer...

Wednesday, August 23, 2006

Geliyor!!!



Tarih tekkerrürden ibaret diyen şahsiyetlerin bunları belirli deneyimlere dayanarak söyledikleri gayet ortada! Ama bunu kendim deneyimleyince ayrı bir zevk aldım!

Bundan bir sene önce yazdığım bir olay gerçekleşti. O zaman farklı bir durumda gerçekleşmesi söz konusu olan olay ("17 yaşında bir oğlum mu oluyor ne???" demiştim o zaman! http://wordofburcu.blogspot.com/2005_08_01_wordofburcu_archive.html, bugun saçma OSS sonuçları ile netleşmiş oldu!!!

Evet 8 sene sonra kardeşimle tekrar birlikte yaşamaya başlıyoruz! Kendisi makina mühendisi olmaya geliyor da :) Haber verdiğim tüm arkadaşlarımda ama belli ama belirsiz aynı tepki "Hayırlı olsun ama senin için ne kadar hayırlı olacak göreceğiz :)" ve ardından görmesem de hissettiğim, telefonda konuşuyorsak duyduğum pis bir sırıtış :)

Heyecanlı bir durum tabi ama birlikte yaşamayı da unuttuk biraz sanki. Ben üniversite için o da lise için evden ayrıldı, ancak tatillerde bir araya geldik ve her seferinde daha bir Sylvester & Tweety hallerine yaklaştık!

Gelen yorumlarla eğlendim durdum gün boyunca.
Bunlardan Özgür'ün eğlenceli ve gerçeklik dolu e-mail'ine bayıldım (direkt copy paste ile):



"AA supermis yaa!! cocugun zaten zeki oldugu belliydi. Bundan sonra muhtemelen hayatinda degisecekler: konserve kapagi acmayacaksin, 19 litrelik damacana sulari kaldirmiycan, patlayan ampulleri degistirmiycen, geceleri metal ve ahsap genlesmesinden tirsmiycan, takilan dvd player ile ugrasmiycan, iki kati temizlik yapican, iki kati camasir ve iki kati bulasik yikiycan, kiz arkadasiyla o evdeyken sen kalacak baska biyer arayacan, geceleri sıkılınca telefonla melis'i aramiycan, sorumluluklari olan bir abla olarak biraz daha az sulu bir hayat yasiycan :)"

İşte böyle bir durumlar... Ben tabi olayın işime gelen tarafını düşünmeyi seviyorum ki bu da Burak'a nasıl bir oda düzenlesem, nerelere gideriz, nasıl tatile çıkarız vs. gibi kısımları...

Neyse yaşıcaz ve görücez, çok da eğlenicez sanki :)

Saturday, August 19, 2006

Raul Midon...

Birisi dinletmişti bunu bana... Kendi yaptıklarının dışında...
Sonra unuttum bile yerini. Sadece çok beğendiğim kalmıştı aklımda...
I-tunes başındayken birden bu şarkı geldi aklıma ama hatırlayamadım işte..
Sonra şarkı yüklemeye başladım telefonuma ve kendi kendine ilk bu şarkı sobe dedi :)
İyi ki de gelmiş... Tam bunu yazarken de olduğu gibi sürekli bu şarkı çalmakta arka planda ...



Meraklısına:
http://www.raulmidon.com/music/lyrics/index.php?lid=if0you

Tuesday, August 15, 2006

Gördüm...

bu kapılara kimlerin elleri, hangi amaçla vurmuştu kim bilir? kimlerin yolu gözlenmişti bu pencereden acaba?

bu sokakları bir de ondan dinlesem neler görürdüm şimdi kaçırdığım

farklı iklim, şehir ve dillerden kaç konuk ağırladı acaba bu renkler...


bembeyaz lavanta kokan yastıkları da var mıydı?...
annemi çok yakıştırdım buraya...

"Fesleğen Hanım'ın Alaçatı Düşleri..."

nazar değmesin mi yoksa buraya...

parça parça duran herşey keşke bu kadar güzel olsa...
narin kırmızı, güzel kırmızı, hanım hanımcık kırmızı...

Thursday, August 10, 2006

Bunlar hala korkunç!


Hiç ama hiiiiççç haz etmedim kukla, palyaço gibi anlamsız şeylerden çocukluktan bu yana...
Tüm kuklalar birer katil adayı, tüm palyaçolar da siz arkanızı döner dönmez küfretmeye başlayan ve ağlamaktan sinir krizi geçiren yaratıklar gibi gelirdi...
Evet katil ve kurbanı sahnesi...
Zorla sırıtan bir Burcu ve beni sevgiyle kucaklayan anlamsız kuklacağız....
Hala sevmiyorum, hepsi deli, kaçık... Tatlıyı beklerken yapılabilecek en anlamlı şey objektife bakmak ve sırıtmaktı...

Monday, August 07, 2006

Bir garip haller...


Öncelikli sebep 1:
Evde hem de tam koordinatları vermek gerekirse tam da benim odamda çarşamba günü itibariyle başlayacak çok sıkı bir tadilat! Ki ben evde badana olduğunda dahi ruh hali bozulabilen bir insanım!

Öncelikli sebep 1'den biraz daha hayati 2. mesele:
Kardeşim... Ve çoook eğlenceli üniversite seçim dönemi! Alttan alan abla sorunsalı, acaba evde Tom ve Jerry oyunu nereye kadar sürer düşüncesi... Görücez bakalım.

Yarı önemli sebep ama yine de bahane:
Uzun zamandır fotoğraf çekmiyor oluşum... Albüm projemi hayata geçiremeyişim için türlü sebepler ortaya çıkarmam.. Bir de beynimde defalarca taslağını oluşturduğum ama bir türlü yazmak için masa başına oturmadığım şu meşhur yazı!

En keyifli durum:
Dun ailece IKEA 'ya yapılan ziyaret. Çok mutluyum orada çoook :) Bembeyaz seramikten üzerinde hiç desen olmayan 6 kişilik yemek takımım, teneke kutularım ve harika sehpam :) Sehpamın şeffaf bacakları içine ne doldursam düşüncesi... Bir de kocaman bir rulo hediye paketi kağıdı, saman renginde... Babamın aklı o sallanan koltukta kaldı çok farkındayım, en kısa zamanda alınacak haberi yok akıllının :)

Merak uyandıran ama haftanın motivasyon pervanesi:
Cuma günü İst'dan hoooppp İzmir'e ve hemen yakınındaki nadide birkaç noktanın kapısını çalış, güneşini batırış, sabahını yakalayış...

Rahatlama noktası:
En sevilen iki ayakkabının topuklarını yaptırış, bir de bunu yazış, buraya yazmayıp da aklıma gelen ve beni rahatlatan şeyleri düşünüp de hafifçe sırıtış...

Wednesday, August 02, 2006

Blog tatilde...

En hareketli "yaz"larımdan biri... "Blog tatilde"!
Yeni eğlencem photoshop... Çok zevkli, kendimi süngere bile dönüştürebiliyorum :)