Sunday, May 05, 2013
Uzun zaman olmus :)
Son yazımın üzerinden 3 ay geçmiş! Üç koca ay içine pek çok seyahat, binlerce km, yeni insanlar, yeni mekanlar, lezzetler, sesler, müzikler, heyecanlar, maceralar, kahkahalar girmiş ve çıkmış. İyi de olmuş. Yeni olaylar ve keşifler yaşanmaya devam ederken birikmeye, geriye dönük (ki bakmamak lazımdır geriye ;) ) cımbızlı seçimlerden en akılda kalan ve hoşa gidenleri yavaş yavaş aktaracağım.
Mardin sevgimi yakın çevrem bilir. Nüfus cüzdanıma gerçek doğum yerim / Mardin yazdırmak isteyecek kadar çok seviyorum Mardin'i. İş vesilesi ile tanıdığım Mardin'de iş dışında da vakit geçirmek pek keyifli kılar beni. Bu sene iş seyahatim sonrasındaki uzatmalı Mardin keyfime bu sene 3 özel dost daha ortak oldular ki iyi de oldu. Yediğimiz, içtiğimiz, gördüğümüz, gezdiğimiz bize kalsın, bundan önce Mardin ile ilgili yazdığım ve 2012 Eylül ayında Brandmail'de yayınlanan seyahat yazımı paylaşayım burada.
Gitmediyseniz umarım heves eder gidersiniz ve dünya gözüyle Mardin'i yaşarsınız...
Keyifli okumalar: http://www.brandmaillive.com/2012/09/sayi_56/mardin.html
Saturday, February 16, 2013
Yoksa Sonunda Festival Heyecanını Yaşayanlardan mı Olmuştuk? !f İstanbul.
Senelerdir merak ederim festival katılmcısı olmak nasil bir duygudur, sabahtan akşama durmaksızın film izlemek, İstiklal Caddesi, Asmalımescit ya da Cihangir civarlarındaki kafelerde film saatini beklemek nasıl bir keyiftir? Çok ciddi bir film izleyicisi olduğumu söyleyemem ama ortamın tadını çıkarmaya ve farklı filmleri görmeye de hayır demem. İşte !f İstanbul Film Festivali geldiğinde böyle bir hissiyat içindeydim. Acaba bu sefer olacak mıydı? Saatine, gününe, yorgunluğa, ertesi günkü sunuma kafayı takmadan festival kalabalığına birkaç günlüğüne de olsa adım atabilecek miydim???
Festival web sitesi açılır açılmaz incelemeler yapıldı ama bilet alınmadı. Sonra Time Out Istanbul'un film önerileri okundu ama yine bilet alınmadı. Ne zaman ki "W.R.E" "hadi" motivasyonu ile olaya dahil oldu işte o anda tık tık biletler alındı ve 15 Şubat Cuma günü heyecanla beklenmeye başlandı. "Woody Allen: A Documentary" ile festivale adımımızı attık.
Pre ve post grip hallerimiz, bitki çaylarımızı yudumlamaya dalıp filme 2 dakika kala oturduğumuz kafeden uçar adımlarla salona geçişimiz ve de en ön sıradaki koltuklarımız ile güzel bir deneyim oldu festivaldeki ilk günümüz.
Film nasıl mıydı? Woody Allen'ın zekasına ve de işlerine biraz dahi ilginiz varsa mutlaka görmeniz gereken bir belgesel kendisi ile ilgili. Belgeseli izledikten sonra asıl isminin aslında ne olduğunu, film dünyasına nasıl adım attığını ve de bilmediğim ne kadar çok filmi olduğunu ve de başka başka pekçok ilgi çekici detayı öğrenme şansım oldu. Şimdi sıra festival sonrasında tüm filmlerini bulup izlemekte.
Bugün iki film daha izleyerek festivale devam. Sevdim ben bu işi :)
Festival web sitesi açılır açılmaz incelemeler yapıldı ama bilet alınmadı. Sonra Time Out Istanbul'un film önerileri okundu ama yine bilet alınmadı. Ne zaman ki "W.R.E" "hadi" motivasyonu ile olaya dahil oldu işte o anda tık tık biletler alındı ve 15 Şubat Cuma günü heyecanla beklenmeye başlandı. "Woody Allen: A Documentary" ile festivale adımımızı attık.
Pre ve post grip hallerimiz, bitki çaylarımızı yudumlamaya dalıp filme 2 dakika kala oturduğumuz kafeden uçar adımlarla salona geçişimiz ve de en ön sıradaki koltuklarımız ile güzel bir deneyim oldu festivaldeki ilk günümüz.
Film nasıl mıydı? Woody Allen'ın zekasına ve de işlerine biraz dahi ilginiz varsa mutlaka görmeniz gereken bir belgesel kendisi ile ilgili. Belgeseli izledikten sonra asıl isminin aslında ne olduğunu, film dünyasına nasıl adım attığını ve de bilmediğim ne kadar çok filmi olduğunu ve de başka başka pekçok ilgi çekici detayı öğrenme şansım oldu. Şimdi sıra festival sonrasında tüm filmlerini bulup izlemekte.
Bugün iki film daha izleyerek festivale devam. Sevdim ben bu işi :)
Sunday, January 27, 2013
Gittik - Gördük - Yedik - İçtik - Yazdık
Karaköy son bir senedir en sevdiğim yerlerden oldu İstanbul'da ev sahipliği yaptığı restoran, kafe ve müzelere yakınlığı ile. Bundan birkaç sene önce gündüz vakti bile yürümeye çekinebileceğimiz cadde ve sokaklarda üstüne üstlük gece, ara, küçük, ıssız demeden dolaşabilmek güzel. Karaköy'de sevdiğim mekanlar ile ilgili yazamadan en son gittiğimi yazıyor olmak diğerlerine haksızlık olacak ama sıra onlara da gelir mutlaka. UNTER, (web sitesine link verdim ama an itibari ile görsel olarak verimli bir site değil) sevimli Karabatak'ın çapraz komşusu. MAC'in sahiplerine ait bir mekan. Gurme edası ile gözlem aktarma çabam olmadığı için denediğim yemeklerin bana lezzetli geldiğini söyleyebilirim. Menü çok kafa karıştırıcı olmasa da bazı yemeklerin porsiyon büyüklüğünü tahmin etmek biraz zor. Genellikle tavukçularda sokak tarafına çevrilmek suretiyle gösterilen tavuk çevirme ünitesi burada içeride bırakılınca, Karaköy'ün diğer mekanlarına göre değişik bir hareket olmuş. Tavuk sevmeyen birisi olarak en çok alkışladığım bir duruma dönüşmedi bu. Mutfak, mekana açılan servis penceresi itibari ile içeride yemek hazırlayanların göğüs hizası seviyesinde karşınızda. Binanın tepesindeki Unter Loft, özel partiler için kiralanabilecekmiş. Tekrar gidilir mi? Olabilir. Neden? Bej, Karaköy Lokantası ya da Maya'da yer bulunamazsa ve de menülerinden birkaç şey daha denemek için.
P.F Chang's son zamanlarda arkadaşlarımın facebook check-in lerini ve instagram fotoğraflarını en çok yoğunlaştırdıkları mekanlardan. Çin yemekleri ile çok haşır neşir olduğumu söyleyemem. Gidilmesi gereken bir durum olduğunda da Dragon oturmuşluğu ve lezzeti ile ilk tercihtir her zaman. Ama madem bukadar tantana koptu, gidip yerinde görmek maksadı ama ondan da önemlisi dostlarla nefis bir akşam için seçtik mekanı. Tıklım tıklım bir restoran karşıladı bizi ve de nefis bir yemek, baharat kokusu. Oldukça aç ve de kalabalık bir grup olduğumuz için garson beyin starter lar konusunda yönlendirmesi pek keyifli oldu. Methini çok duyduğumuz dynamite shrimp gerçekten çok lezzetliydi ve gerisi de buna benzer şekilde gelişti. Burada tek tek yiyiip içtiğimi yazmak zor geldi şuanda :)) Tatlıları abartıldığı kadar değildi bence. Buarada mekanın biraz sıcak olduğunu söyleyebilirim. Kestirmeden bir de fiyat yorumu: Ucuz bir mekan değil. Fine-dining bir mekan olmadığı da tekrar düşünelecek olursa. Tekrar gidilir mi? Evet :)
Sadece yediklerim değil bu haftasonu izlediklerime de sıra gelsin istiyordum ama bir sonraki blog post'a kaldı kendileri göz kapaklarımın "hey biz ağırlaşıyoruz" mesajı ile :)
P.F Chang's son zamanlarda arkadaşlarımın facebook check-in lerini ve instagram fotoğraflarını en çok yoğunlaştırdıkları mekanlardan. Çin yemekleri ile çok haşır neşir olduğumu söyleyemem. Gidilmesi gereken bir durum olduğunda da Dragon oturmuşluğu ve lezzeti ile ilk tercihtir her zaman. Ama madem bukadar tantana koptu, gidip yerinde görmek maksadı ama ondan da önemlisi dostlarla nefis bir akşam için seçtik mekanı. Tıklım tıklım bir restoran karşıladı bizi ve de nefis bir yemek, baharat kokusu. Oldukça aç ve de kalabalık bir grup olduğumuz için garson beyin starter lar konusunda yönlendirmesi pek keyifli oldu. Methini çok duyduğumuz dynamite shrimp gerçekten çok lezzetliydi ve gerisi de buna benzer şekilde gelişti. Burada tek tek yiyiip içtiğimi yazmak zor geldi şuanda :)) Tatlıları abartıldığı kadar değildi bence. Buarada mekanın biraz sıcak olduğunu söyleyebilirim. Kestirmeden bir de fiyat yorumu: Ucuz bir mekan değil. Fine-dining bir mekan olmadığı da tekrar düşünelecek olursa. Tekrar gidilir mi? Evet :)
Sadece yediklerim değil bu haftasonu izlediklerime de sıra gelsin istiyordum ama bir sonraki blog post'a kaldı kendileri göz kapaklarımın "hey biz ağırlaşıyoruz" mesajı ile :)
Sunday, January 20, 2013
Geyik bir pazar :)
Uzun zaman ara vermeden önce bu blogda yazdığım son yazı "Nike Human Race" koşusu olmuş. Toplam 10km olan ve Boğaz Köprüsü'nün de rota üzerinde olduğu bu koşuyla ilgili postuma baktıkça mutlu olurum ve çok güzel bir günü anımsarım. İşte yaklaşık 4,5 sene sonra aktivite olarak bir o kadar güzel bir güne dönüştü bugün Ebru katıldığımız Geyik Koşusu. Belgrad Ormanları'nda 4km ile ilk denemesini yapmış olduğumuz doğa koşusunu çok sevdik ve sonrakileri de ajandalarımıza kaydetmeye karar verdik. Ayakkabı ve taytımı çamurlu daha çok seveceğim hiç aklıma gelmezdi :)
Friday, January 18, 2013
The Notebook
Uzun zamandır beni buraya birşeyler yazmaya, çizmeye ikna eden başka bir film, yazı, görüntü, fotoğraf, ses, koku olmamıştı. Çok sevdiğim birkaç dostumdan duyardım da ertelerdim. Belki erteleme değilmiş bu aslında. Zamanının gelmesini beklemekmiş... İyi de olmuş...
Italik font sevmem, ama bu yazıya sadece bu font yakışırdı sanırım. Bu filmi izlemeden önce çok tesadüfi bir şekilde senelerdir tuttuğum ajandalara bakmak da varmış birşeyler ararken. Kendime ait defterlere, belki seneler sonra başta kendim olmak üzere başka birilerinin de okuyacağı, okuduğunda şaşıracağı, öğreneceği ya da tam tersi hiçbirşey anlamayacağı, kimisinde işin kimisinde de bambaşka hikayelerin ağır bastığı defterlerime...
Özetle ne diyecektim ben? Tamam hatırladım. "The Notebook"... İzleyin ve "what do you want?" sorusunu kendi kendinize bir sorup köşe bucak kaçmadan derinlemesine ya da tam tersi pat diye cevaplamaya çalışın bakalım...
Italik font sevmem, ama bu yazıya sadece bu font yakışırdı sanırım. Bu filmi izlemeden önce çok tesadüfi bir şekilde senelerdir tuttuğum ajandalara bakmak da varmış birşeyler ararken. Kendime ait defterlere, belki seneler sonra başta kendim olmak üzere başka birilerinin de okuyacağı, okuduğunda şaşıracağı, öğreneceği ya da tam tersi hiçbirşey anlamayacağı, kimisinde işin kimisinde de bambaşka hikayelerin ağır bastığı defterlerime...
Özetle ne diyecektim ben? Tamam hatırladım. "The Notebook"... İzleyin ve "what do you want?" sorusunu kendi kendinize bir sorup köşe bucak kaçmadan derinlemesine ya da tam tersi pat diye cevaplamaya çalışın bakalım...
Subscribe to:
Comments (Atom)




