Bir yaz mevsimi. Yaş kaç hatırlamıyorum. Gecenin bir vaktine kadar sokakta saklambaçtan ip atlamaya, dansa
davetten deli doktora (bilmeyenler için ek bilgi: el ele tutuşularak
oluşturulan çemberde eller bırakılmadan kollar altından geçme, saçma sapan
düğüm olma ve cezalı vatandaşın yine elleri birbirinden ayırmadan düğümü çözme
hali) pek çok oyuna bulaşıp çıktığımız akşamlardan birisi. Kadife şortlar pek
revaçta, hani sol bacakta çapraz tenis raketi logosu olanlardan. L.A Gear giymek
sinsi sinsi yayılan bir moda ama bende henüz yok. Yoksa bayılıyorum o yandaki
burgularına. Sokakta tepinip yorulduğun ve susadığın noktada komşu kapısını
çalıp su istemek gayet normal bir hadise. Pek çoğumuzun dizinde dirseğinde
düşmekten, çarpmaktan oluşmuş kabuklar. Olsun çocukluğun şanındandır omuzdaki
rütbedir dert değil nasılsa geçer. Ağaca tırmanma yeteneği olup da ağacın
altında bekleyen halkına erik, kiraz, dut stoğu sağlayabilen varsa biraz daha
kıdemli olabilmektedir. İp atlama esnasında, zıplama olayın ip bel
hizasındayken ya da tek bilekteyken ipe basmadan yapabilen pek bir havalıdır. Ha
bir de akrep ve yelkovanlı kol saatine bakarak saati okuyabiliyorsan büyümeye
bir adım daha yaklaşmış olanlar sınıfına giriverirsin. İşte böyle zamanlar ve
akşamlardan birinde, dolunay ziyareti esnasında arpası fazla gelen at misali
sağdan sola koşturan bendenize der ki yaşça aklı biraz daha ermiş olanlardan
birisi “Bak yukarıdaki Ay'a ve üzerindeki lekelere. İşte orada Japonlar yaşıyor.”
Gözlerinin çekik olmasını, o anda farklı bir gezegende yaşama durumları ile
ilintilendirmeyi hemen tercih ediveriyorum ve de körü körüne inanmasam bile sanki
Japonlar ve benim aramda kalacak bir sırmış gibi düşündükçe mideme kelebekleri,
yüzüme de hınzır bir tebessümü yerleştiriyorum…
Bazı huylar pek değişmiyor. Gerçek olmadığını bilmene rağmen,
aklındaki kek kalıbının şeklini vermek henüz hamur kıvamında bile olmayan
düşüncelere, kişilere, korkulara, sevinçlere işine geliyor…
Nerede kalmıştık? Ballıbaba çiçeğini, çamaşır makinesi
altında kopan düğmelerin düştüğü mini çekmeceyi, paketinden çıkarılmadan darma
duman edilerek yenilan taç krakeri, Pembo’yu Minti’yi, mıknatıslı kalem
kutusunu, leblebi tozunu, külah içinde içinde plastik oyuncak barındıran
kaymağı? Yoksa bunlar da yok muydu ya da sadece ayda yaşayan Japonlar ve benim
aramda bir sır mıydı?

No comments:
Post a Comment