Sunday, May 21, 2006

Unutmadan...


Unutsam ne olurdu emin değilim hatta daha net bir ifade "bilmiyorum" ama...
Binlerce "eşik meselesi" aslında tüm hissettiklerimiz; korku, acı, sevme, üzüntü, sevinç, aşk bile...
Birsürü kıyas, akılda kalan son eşiğe ismini veren "derece, anı, imaj, kişi, his, mekan...." üzerinden değerlendirmeler...
"Elime dikiş makinasının iğnesi girdiğinde canım daha çok yanmıştı" ya da "yürüyen merdivenlerde yükseldikçe görüş alanıma giren o görüntüyü algıladığım andan daha az korktum şimdi" ya da "gitmeden öncekinden daha az ya da daha çok bişey bişey", "yedikten sonra yemeden öncekinden daha bişey bişey"...
Korkunç derecede anlamsız belki bunları okumak ama yazmak inanılmaz eğlenceli... Neyse, bu da (resim diyip geçiştirmek istemiyorum) aklımdaki bir eşiğe takıldı, şöyle bir yokladı, durdum bekledim bakalım o eşiğe ait aklımdaki ayrıntıyı aşabilecek mi dedim ama "olmadı" biraz daha açıklıkla "Leon" ve her daim yanında taşıdığı saksıdaki çiçeği hala yerinde duruyor...

Monday, May 15, 2006

Bir tane daha geçti...





Pazar gününe kendimce krep çalışmaları ile başladım. Çok uzun zamandır yapmadığım için ölçü konusunda biraz bocaladım sanki ama bu "göz kararı" denen şey sağ olsun :) Buarada çilekler birden kendilerini Nutella üzerine oturmuş bulunca ortaya kahvaltının geneline hakim olan bir görüntü ve ilk misafircilik oyununda şayet katılımcılar ağırlıkla kadınlardan oluşuyorsa hazırlanacak mini bir tatlı çıkmış oldu! (Burcu kısa cümlelerle yaz lütfen!!! Tmm...)


Sonra Bebek'e uzanan hafif bir yürüyüş... Yürürken balık ekmek kokusunu beyne kodlayış (ki sevmem de!!!) ... Mangerie'de Melis ve Merve'yi sobeleyiş... Alışkanlıktan Türk kahvesi içiş...

Hımmmm... Dip boyam gelmiş :(

Buna daha sevimli birşey söyleyebilir miyiz acaba? Yani böyle hastalıklı bir durum gibi geliyor kulağa... Mesela "bebeklik saçım çıkmış ya da aaaa ilk saçlarım gelmiş yine" gibi....

Kahvenin telvesi fazla olunca insan üzerinde yukarıdaki etkileri uyandırabiliyor... İçilen her fazla telve, eksilen kısmet, önü kesilen yol, kuşların ayaklarıyla tuttuğu zarfı düşürmesine sebep olabilir!!! Falcıları görelim lütfen :)

İki sağ iki de sol yürüyoruz ve zihnimdeki balık ekmek kodları canlanıveriyor!!! Uzun zamandır yediğim en keyifli yemekti. Bebek BP karşısındaki bu tekne. İçindekiler de nasıl mütevazi ve nasıl Bebek gibi saçma bir alış-veriş ortamında olduklarının farkında değil... İnsanların gık demeden ödeyebileceği rakamların ne kadar altında satış yapıp para kazanmaya çalıştıklarının hiç bilincinde olmadan fiyatı söylerken utanıyor bile sanki bir tanesi... Neyse...

Özetle bir annler günü de böyle geçti işte...!

*****************************************

Buarada geçen haftadan kalan, başlı başına konu olmayacak ama bir o kadar da hoşuma giden bir başka durum daha: Perşembe günü Şuleciğim'i beklerken Remzi'ye girdim ve bir Jamie Oliver kitabıyla vakit geçirmeye başladım hatta abartıp daldım gittim. Buarada yerde oturan aşağıdaki yavrucuğu gördüm ki acayip hoşuma gitti. Rafların arasında yere çökmüş, elinde bir İngilizce çizgi manga, annesi "Egeeee, Egeee" diyip onu ararken dünya umrunda değil kitap okuyor. Sonra şu konuşma gerçekleşiyor:

A: Ben sana onları burada oku diye mi alıyorum???(ne alakası varsa!!)

E: Ama anne çok heycanlııııııııı :(

A: Sen bu 2. yi okumamış mıydın daha önce?

E: Hayır anne! 1,2,3,4,5,6,7 sonra yine 1 oluyor ya bunlardaaaa!!

Ege ve annesi kasaya doğru ilerlerken ben çaktırmadan ne okuyor diye bakıyorum. " ........ and the Ball". Kalmadı aklımda işte ne yapayım? Ama Ege'ye bayıldım da bayıldım :)

Wednesday, May 10, 2006

Post-it

Bunun yanında başka bir tane daha var ama o da bana kalsın! Öyle duygusal birşey gelmesin aklına :)

ya daaaa

"a rock falls on an egg, pooooorrr egg.

An egg, falls on a rock, poooooorrr egg"

Sabah çoook erken uyandım, day dreaming modu ve gerçek hayat arasında jöle kıvamında bir duvarın kenarındayım... Diğer tarafı görüyorum, zaman zaman elimi uzatıyorum, hoşuma da gidiyor aslında. Ama duvarın diğer tarafındaki gerçeklikten de kopmuyorum. Mesela hava daha da sıcak olmaya başladı, hissediyorum...

Monday, May 08, 2006

Çınar

"Hamile misin?" nasıl yani? ( ne saçma soruysa!)

5 ay sonra...
Söz bak doğumdan sonra kusana kadar sosisli yicez :)

4 ay daha sonra...
"6 Mayıs mı? Tamam, anlaşıldı."

2005, 6 Mayıs sabahı!
Odada beklerken ne yapılır ki? İyi gözüküyor ama numara mı yapıyor acaba?
Doğuma girebilecek miyim acaba gerçekten? Makinayla bu an için bekliyorum aylardır!
Ups! Doktor buysa şayet bunu sormak bile "bişey" ister!
Ay şu çikolatalardan mı yesem acaba!!!
Aaaaaaaaaaaaaaa....

Öğlene doğru...
Ay ayayayyyyyyy! İşte bizim oğlan. Çınar! İsmi ve doğum tarihiyle tesedüfler ve yakınlıklar çocuğu teyzesi için!
Doğuma girseydim sanırım önce Çiğdem sonra da ben sedyeyle çıkardım odadan!
Bu çok komik ve çok küçük ama!!!
Allah aşkına abartmayın! Çocuğun kulak memesi ve burnunun ucunun kime benzediği hiçbir şekilde anlaşılmıyor henüz!

6 Mayıs 2006 Cumartesi...
Mother Care de alışveriş yapmanın dayanılmaz zevki :)
Bayılıyorum buraya. Herşey minyatür ve müşteriler çok eğlenceli, anektodların eşi benzeri yok!
- "Oğlum parmağın ayakkabıya değiyor mu?"
- Koca gözlükleriyle önce sessizce eğiliyor, sonra işaret parmağını ayakkabının burnunun ucuna değdiriyor ve cevabı yapıştırıyor ufak adam "evet babaaaa görmüyo musun yaaaaa değiyo işte!!!!"
Mağaza görevlisinin havaya sıktığı şeker kokulu bir sprey ile dağınık saçlı bir velet şeker krizine giriyor! Eminim mağazadan çıkıp direkt Bahar Pastanesi'ne girdiler :)

Çılgın bir "1 yaş" partisi!
Restorana girmemizle çıkmamız bir oluyor çünkü Çınar Bey kakasını buraya saklıyor!
Evet şeref konukları birbir teşrif ediyorlar:
2 yaşında Ezgi, 3 yaşında Ali Sefa, 6 yaşında Berre, Elif, Ceren... derken ortamdaki hareket ve ses hızla artıyor!
Bir ara kendimi Ezgi ile bir odada saçlarımız açıp dans ederken, bir ara Çınar'la dışarda çimenlerin üstünde buluyorum.
Pastanın üzerindeki kelebek ve çiçeklerin kavga çıkmadan paylaşımını sağlamaya çalışıyor, Çınar'a aldığım müzikli kitabı her çocuk ile en az 3er kez okuyorum...
"Winnie'nin Ninnileri" amma da prim yapıyor!!!
Akşam oluyor, hepimizin pestili çıkıyor... Ama Çınar da ses yok! Hala ayakta, hala tüm oyuncaklar havada uçuşuyor!

Şansın, sağlığın ve huzurun çok olsun...

Saturday, May 06, 2006

Koltuk köşesi Livingetc. keyfi...


Livingetc. nin mayıs sayısında gördüğüm bu fotoğraf bana kendi çocukluğumu ve kardeşimin mutfak hallerini hatırlattı. Burak'ın en büyük zevklerinden birisi (ya da annemin Burak'ı göz önünde tutma yöntemlerinden biri mi demeli acaba?) annem mutfaktayken tüm tencere, tava, kaşık, kapak ne varsa birbirine vurmak ya da bunlarla etnik, özgün, fusion vs. müzik yapmaktı! Bu karede ben neredeyim peki? Zaman zaman mutfak kapısına uğrayarak ya da içeriden gelecek sesi bekleyerek vakit geçiren bir Burcu. Neyi mi bekliyorum? Zeytinyağı şişelerinin devrilmesini :) Akşam olayların şiddeti, Burak'ın vukuatları ve annemin sinirlenme kat sayısına göre babaya verilen rapor...

Monday, May 01, 2006

Bu yazının bir başlığı olmazsa ne olur sanki!!!

Yağmur hiç hesapta yoktu ve o gün yaptığım "birşey" daha :)
Liman manzarasını özlemişim, tanıdıkları görmeyi, ayak üstü kısa update ler almayı da...
....
En son ne zaman gitmiştim?? Sanırım MayFest... Seviyorum May Fest'leri.
Kep töreni de çok keyifliydi...İş yerinden "Afferim küçük Burcu'ya" tezahüratlari ve eğlencesine taktığım kebim ve çıktıktan sonra gidip 5 seneyi kapattığım...
....
Karanlık bir odaya girdik daha da karanlık bir koridordan geçerek...
Kocaman bir odada yüzlerce bilmediğim insan...
İlkokuldayken "Bana Şans Dile" isimli bir dizi vardi, Naziler, Yahudiler, savaş vs., oradaki toplama kampı sahnelerine benzettim... Ayy ne ağlardık annemle! Buarada illaki birşeylerle benzetmek zorunda mıydım bilmiyorum... Boşver.
Beklerken daha çok gülümseyen bir ifade takınan yüzler biraz tedirgin olmuştu sanki...
Salonun neresinde olduğumuzu dahi tahmin edemiyordum..
Bu kadar çok insanla bu kadar yakın mesafede olmaktan da pek hoşlanmıyordum ya...
Tavan görünümlü bu eğri büğrü şey ne kadar da alçak böyle...
....
Derinden bir müzik sesi gelmeye başladı, perküsyon daha da kendini hissettirir oldu...
Birden üzerimizdeki tavan köşelerden ışıklarla aydınlanmaya başladı... Buzlu cam etkisi.. Hiçbirşey net değil... Aklında tamamlıyorsun herşeyi.. Yapmak istersen tabi...
Silüetler... Karanlık.. Evet bu bir erkek... Peki sağdan sola inanılmaz bir hızda geçen şey de ne böyle!!!
Bu dalgalar sis ya da yavaş yavaş yayılan ince bir su tabakası???
İzlesene işte!
Peki neden çığlık atıyorlar ve daha ne kadar yaklaşacaklar???
Bu damlalar da ne şimdi! Yavaş yavaş her yeri kapladı... Yine kapkaranlık olmaya başladı!
Bu nasıl bir görüntü yaaaaaaaaa? Heryer rengarenk beneklerle dolu ve tavan dalgalanıyor... Gökyüzüne bakan Küçük Prens ve Prensesler dünyasına hoş geldiniz!
Hey! Şimdi de küçük küçük oyuncaklar atıyorlar. Kurbağa, şemsiye, uçak... Gölgelerinden anlıyorum, konfetiler, balonlar ve ortaya doğru yuvarlanan toplar, evet sanırım top bunlar!!!
Veeeeeeeeeeee... Pattttttt! diye hemen sağ tarafıma başaşağı düşen birtanesi... Ve diğerleri de ani birer hareketle büyük kitleler halinde yırtıp alıyorlar az önce Burcu Harikalar Diyarında'yı yaşatan o tavanı... Büyük yırtılmayla birlikte o ana kadar tepemizde biriken herşey üstümüze boca oluyor :)
Sallanıyorlar, ıslanıyorlar, sağdan sola, çarpacak gibi...
İçlerinden birtanesi birden arkamdan yaklaşıp İspanyolca birşeyler söylüyor!
Harfler aynı ama kelime olunca yine de anlaşamıyoruz.. Benim harflerim birleşince İngilizce oluyor!
Kelimeler havada çarpışıyor, kulağıma birşeyler söylüyor, az önce deli gibi suyun altında kaldıkları için ıslanan saçları yanağıma değiyor.
Niye duymaya çalışıyorum ki zaten anlamıyorum! Bu da olayın bir parçası olmalı... Uçak gibi, balonlar gibi, güzel kokulu sis gibi, konfetiler ve su damlaları gibi...
Çıkarken cebimde uçak ... Ha ha bukadar sene sonra bir küçük uçağım oldu, sarı.
....
Karar verdim birkez daha:
Sabahları işe gitmeden önce mutfak masamda kaşarlı simit, elma suyu ve radyodan gelen müzik...

İşte bunu çok seviyorum...
Ups! Akşam gazeteleri toplarken yere düşen şey uçakmış! Gel bakalım sen buraya! Buzdolabının kapağında sana da bir yer bulalım hemen....