Sunday, October 21, 2007

ÇOK KIZGINIM!

Kimilerimiz muhtelif gece mekanlarında arkadaşlarımızla keyifli cumartesi programlarında, kimilerimiz sinema sonrası eve dönüş yolunda, kimilerimiz evde dvd ya da kitap keyfi sonrası battaniye altındaymış "onlar" köprüyü geçmeye çalışırken, yani üstlerine mermiler yağmadan birkaç dakika önce...

Kimilerimiz pazar kahvaltısı yollarında, markette kahvaltılık alışverişinde ya da gazete bayi önündeymiş "onların" varlıkları yükselirken ve "burada bıraktıkları diğer yarılarının" canları çok yanarken...

16 gencecik Türk askerini öldürmüş bu dünyaya, insanlığa ait olmayan yaratıklar!!! 17 yaralı, 10 kayıp... Kardeşim yaşında herbiri... Savaşta mıyız??? Neler oluyor!!!! Çocukluğumdan beri belirli dağ ya da ova isimleri neden aklımda kalıyor coğrafya dersi dışında!!!

Büyük orman yangınlarının olduğu sene Çanakkale'ye gitmiştik. O koca yangınların şehitliklere nasıl yanaşamadığını görüp çok şaşırmıştım. Şehitlerin mezar taşları üzerindeki yaşların 14-15'lere indiğini görünce ne hissedeceğimi bilememiştim... Şimdi yine birşeyleri bilemiyorum, aklımı erdiremiyorum!!! NE-LER O-LU-YOR???????

Şuanda saat 13:00, Washington'ı arayamıyoruz bu saat itibariyle, çünkü uyuyorlar! Uyanık olmalarının gerekliliğini anlamıyorum! Kırmızı hatlar, diplomasi trafikleri, terör zirveleri, soğukkanlı yaklaşımlar... Siyaset Bilimi okurken bana öğretilen, dünyayı gözlemlerken daha da çok haşır neşir olduğum bu kavramlara hiç inanmıyorum artık! Karşımıza aldığımız mahlukatlara bak! Sınırımızdan içeri girip, canımızı yakıp geri geldikleri medeniyetsizliğe ve zavallılıklarına kaçıyorlar! Let's consider the issue in terms of diplomacy!! Höööö! O ne??? Sen elde kalan mermi sayısından, inlerdeki erzak stoğundan bahset hele!!!! Biz hala ülkemizi ve askerlerimizi korumak için onlarca yüksek medeniyet seviyesine ulaşmış (!) ülkeden onay bekleyelim... Dost mu düşman mı bilemeden hem de...

Dua ediyorum tüm kalbimle... Türk, Tatar, Çerkez, Abaza, Laz ya da Kürt tüm askerlerimiz için dua ediyorum...

Wednesday, October 10, 2007

Bir toparlarsak şayet…

  • Susan Miller: Bilmeyen varsa hala keyifle öğretilir. Her ayın 1’i akşama doğru mutlaka bakıyoruz ve içinde bulunduğumuz ay bizi neler bekliyor bunu öğreniyoruz ha haa :) Şaşırtacak kadar iyi biliyor :) Özetlemektense gir ve bak hemen şu link’e: http://www.susanmiller.com/

  • İstinyepark: Ferah ferah gezmek için keyifli. Değişik bir iki restoran görmek iyi oldu sonunda. AFM gayet cici G-MALLcum Kanyoncum, sinemada sosyalleşme olayında yeni bir rakibiniz var sanırım. FYI :) Bir de aklımda kalan en eğlenceli görüntülerden biri mall'un içinde ördek yavrusu gibi ardı sıra gezinen yuva çocuklarıydı :) Öğretmenleri ne anlatıyordu acaba??? "Bakın çocuklar burası Armani, hemen sağınızda ise Zegna ve Chanel. Burası da biraz daha büyüyünce spordan ziyade sosyal kelebeklik adına uçup konacağınız Hillside, ama şuanda kapalı. Attaaaaa gitmişler de ondan!!!

  • Turkcell Reklamları: Şu Turkcell bebelerinden sıkılmıştım artık. Ama bu en son futbol milli takımı için yaptıkları reklam hoşuma gitti. Lady d’Arbanville üzerine Yaşar’dan Türkçe sözler, milli birlik, beraberlik, kırmızı, beyaz, taraftar, yaşaaa, varollllll, gooollll!!!


  • Bıçak Sırtı: Pek dizi insanı değilim açıkçası. Örnek verecek olursak: Çemberimde Gül Oya’yı, yanımda yapılan sohbetlere yabancı kaldığım ve hiçbir fikrimin olmadığı konular ve karakterler hakkında sorular sorarak ateşli dizi sohbetlerinin üzerine kar yağdırdığım için elime tutuşturulan dvd ler sonunda bir haftada izleyerek öğrenmiştim. Ama bu Bıçak Sırtı son zamanlarda pek bir keyifle izlediğim dizi oldu. Senaristlerinden biri Bilgi’den arkadaşım olduğu için merak ettim önce açıkçası ama galiba artık ben bu diziyi izliyorum :)


  • Todori: Bu mekanı keşfettim sonunda. Eylem öncü birlik oldu tabi. Burayı da sevdim. Arnavut ciğeri enfes. Görevli beylerin üzerimizdeki kıyafetlerin renklerine göre şal uydurma çalışmaları ise ayrı bir sempatik oldu :)


  • Santral İstanbul: Tarihi santral, bienal eserleri, Otto ilginizi çekmiyor olabilir ama boş bulanın üstüne atlayıp sürmeye başladığı bir örnek 50 adet bisikletten biri sizi biraz geçmişe götürebilir. Zira ben kaç senedir bisiklete binmediğimi hatırlamıyordum bile. Ama cumartesi günü pişmiş kelle gibi sırıtarak tur attım okulda :)


  • Goya’s Ghosts: Son zamanlarda izlediğim en hoş filmlerden biri. Tam da dvd alıp eve çöreklenme günleri yaklaşırken aklınızda olsun :) http://www.youtube.com/watch?v=e7sxnuVH8bk

  • Tarçınlı Kahve: Londra’da yaşayan arkadaşım Serra ile feysbuk’tan birbirimizi keşfetmenin mutluluğunu yaşarken ondan kaptığım bir tarif oldu. Tarçın kokusunu sevenler için...

Tuesday, September 11, 2007

feysbuk ve aşureli dondurmayı paylaşma telaşı!

Malum bu aralar herkesler facebook keşiflerinde... Yonja'nın pabucu damaaaa... Senelerdir görmediğimiz arkadaşlarımızı burada didikliyor, hali hazırda hayatımızda olanlarla da burada tekrar arkadaş oluyoruz! Eski sevgililerin isimlerini "search ediyor", sayfalarındaki isimlerden acaba hangisi ile arasında birşeyler olabileceği konusunda kafa yoruyoruz. Günün içkisi çilekli punch'tan gönderiyor, meme kanserine ya da AKP ye karşı sanal ayaklanma hareketleri yaratmaya çalışıyoruz... Bir de arkadaşları çok gösterme derdi varki bu en şapşalcası :) Zerre iletişimi olmayan insanlar birbirlerini "invite ve add ediyor" hatta abartıp sayfasında belirdiği kişinin diğer arkadaşları tarafından beğenilme ümidi taşıyor ha ha :)) Ufff adama bak 98 tane arkadaşı olmuş, aman da aman kimleri dürtsem de arkadaş listeme eklesem... Bakalım önümüzdeki günlerde bizleri feysbuk ta neler bekliyor???

Ben bu inek meselesinden sıkılıyorum başından beri. Eski çalıştığım yerde bunlarla ilgili bir toplantı yapmıştık. Toplantıdan anektodlar:
"Tek inek 7500 USD olmakla birlikte sürü alırsanız daha ucuza geliyor!!!" ha ha :). Toplantı sırasında çok creative örnekler gösterilmişti bundan önceki senelerde diğer ülkelerde yapılanlardan. İstanbul dakiler hiç de o tadı vermiyor. Bir de bu inekcağızların başına gelenler var ki sormayın!!! En bahtsızlarından beri Bonus ineğiydi bence. Zavallıyı önce feci bir yere koydular, Niş'in karşı köşesi, Nişantaşı'nın da merkezi yerlerinden birisi ama geceleri çöp koyulan bir yer!!! Karizma buradan gitti zaten! Bir de üzerindeki minik inekçikleri yolmaya başladılar mı teker teker!!! Vallahi birgün yolunmuş bir inek Maçka'dan eve doğru yürüken bir ağaç dibinde karşıma çıktı, acıdım :( Şimdi aynı inek Kanyon'da ve cam bir kafesin içinde!!! Aman bağışlar biran önce toplansın da işin iyice rezili çıkadan şu inekler ortadan kalksın :)

Ramazan geliyor... Annemlerin hep söylediği "biz küçükken yazlara denk gelirdi ramazan, susuzluktan bayılırdık" tadına yaklaşan bir şekilde hem de! Oruç tutan, tutmayan herkes hazırlıklarda. Sanki savaş çıkacakmışcasına dev kutularda satılan erzaklar, güllaç yaprakları ve üstlerinde gülsuyu şişeleri, carte d'or un kuantum fiziği formüllerine dayanarak ürettiğine inandığım Türk damak tadına uygun aşureli, kadayıflı dondurmaları (buarada dondurmayı mundar etmeden aynen reklamlardaki gibi kabından dilim şeklinde çıkarabilen var mı??), paylaşım mesajlı reklamlar... En çok da bunlardan sıkıldım. İftar sofrasına gelen kola, kapağı cebine koyan çocuk, mutlu pide kuyrukları (iftar saatine yakın herkesin birbirinin üstüne atlamaya hazır olduğunu birazcık unutuyorlar galiba bunları çekerken), sucuk reklamları...

Yazının anafikri: 3 başlığın içeriğinin kesişim kümesi. Hadi bakalım!

Thursday, August 16, 2007

çekmecedeki tren bileti...

8 sene önce bugün 18 yaşındaydım...
8 sene önce bugün anne ve babaya söylemeden gece treni ile İstanbul'dan Eskişehir'e gitme heyecanı içinde...
8 sene önce onlar beni uyur bilirken ben sabaha karşı bilmediğim bir sebepten, iki tepe arasında durmak zorunda kalan trenin içinde bilmediğim yüzlerce insanla birlikte...
8 sene önce sabaha karşı kuzenim karşıladı beni istasyonda bu macerayı bilen tek kişi olarak ve 4 saat kadar banklar üzerinde uyuklayarak...
8 sene önce sabah sokaklarda hiç görmediğim kadar çok pijama ve ev terlikli insan gördüm, önce güldüm...
8 sene önce sabah televizyonu ilk açtığımda karşımda sanki "Filistin'den bildiren" bir spiker gördüm, tam arkasında liseden tanıdığım bir çocuk atlet şort ve hepsinin arkasında tanıdığımı inkar etmek istediğim o caddeyi gördüm...
8 sene önce bugün babam bize ulaşamadı telefonla, biz de ona... Sonra 8 sene öncesi için extra teknolojik bir aygıt aracılığa ile konuştuk birbirimizle... Askerler kullanırmış bunu "savaş zamanında"...
8 sene önce ama bundan birkaç gün sonra babama sarıldığımda çok ağladım... Belki onun bu kadar ağladığını gördüğüme ağladım...

8 sene önce bugün iki ay kadar sonra Adapazarı'na gelmemize izin verdi babam...
8 sene önce bugün hayatımdaki en büyük "öncesi" ve "sonrası" karşılaştırmasına maruz kaldım.
Hafıza kaybı gibi, bitmek tükenmek bilmeyen "eksik parçayı bulma" oyunu gibi ya da sayılar üzerindeki noktaları takip edip çizgileri birleştirdiğinde karşına hep eksik hep devrik çıkacak şekilleri oluşturmak gibi...
Dalga dalga olan anacaddelerin, havalanan kocaman apartmanların, kavanozun içindeki ateş böceği misali o anda evine haps olup oradan oraya savrulan insanların, her gece korunmak ve sığınmak için girdiği evinin altında kalıp da eksilenlerin, x yardımı y kuyruğu, mide bulandırıcı fırsattan istifadecilerin hikayeleri...
Bildiklerim 3'e ayrıldı: "Adapazarı'nı Seviyorum ve Terk Etmiyorum" stickerlarını arabalarına yapıştırıp şehirde kalanlar, bu sticker'ı akıllarına ve yüreklerine takıp ayrılmak zorunda kalanlar ve bir de... Bale gösterisi resminde arkamda duran Esra, ortaokulda okuldan kaçıp evine gittiğimiz Nazlı, lisedeki İngilizce öğretmenim... Cümleler ağırlaştı, satırlar bir alt satıra sarkmaya başladı...

Adapazarı eskisine inat çok daha güzel bir şehir... Rengarenk, iki katlı, bahçeli evler... Daha da güzel olacak eminim... Umarım bu olayın akıllarda ve yüreklerde bıraktığı iz hergeçen gün azalacak ve ben de sadece "17 Ağustos" tarihli tren biletimi sakladığım yerden çıkarınca hatırlayacağım...

http://www.milliyet.com.tr/ozel/sergi/galerideprem/index.html

Wednesday, August 08, 2007

İpek'i böylesine şaşırtan ne olabilirdi ki :))

Temmuz ayının nasıl bir düğün, dernek, şen kahkaha şeklinde geçtiğini belirtmiştim zaten. Ama aşağıdaki fotoğrafı görünce İpek&Altuğ'ya ayrıca değinmem gerektiğini anladım :)

İpek&Altuğ evlendi nihayetinde :) Bilgi'de Adalılar'ın parmakla sayıldığı dönemlerde lise tişörtünü giymesi sebebiyle koordinatlarıma giren ve iyi ki de tanımışım dediğim canım İpekçim ve Ayşegül'ün serüvenleri misali hayatımda beliren bir Altuğ. Neden mi? Altuğ Okulda, Altuğ Sınavda, Altuğ ve Mezuniyeti, Altuğ ve Almanya Master'ı, Altuğ ve Sapanca, Altuğ&İpek Paris'te, Altuğ için çekilen Konsolosluk Kuyrukları, Altuğ Askerde, Altuğ Askerden Döndü Şimdi Harika Bir İşte... diye diye sonunda Altuğ Enişte şeklinde yaptık finalimizi :)

İpek çok güzel bir gelin oldu, Altuğ da bir o kadar yakışıklı bir damat :) E tabi düğüne eli boş gidilir mi? Gidilmez. Ama düğünde verilen nasıl bir hediye bu kadar güzel bir gelini pokemon yapar 2 saniyeliğine de olsa??? İpek'ten resim için izin aldım ama hediyeyi açıklamak için almadım :))

Buarada ismim ayakkabı altında 4. sırada görüldüğü üzere :)

Çok feci içimde kalan birşey var ki paylaşmam gerek buradan. İpek ile tüm gün birlikte olup her anının resmini çekmek ve o günün hikayesini yazmak istiyordum. Ama profesyonel bir rakip ile anlaşmışlardı bile benim amatör ruhumdan önce :) Var mı çevresinde yakında evlenecek arkadaşı olan? Şöyle gidip fotoğraflar çekip sephialar içinde, bir de üzerine hikayesini yazabileceğim??? Haber verin bana. Ah İpek ahhhhhh :)

Senin dediğin gibi yapalım bakalım kapanışı: And they lived happily forever ... Ben çok sevdim bu masalın sonunu :)

Friday, August 03, 2007

Sol yanağım > Sağ yanağımdan !

Aradaki işareti hatırlamayan varsa kızarım! İlkokulda matematik dersinde öğrendiğimiz "büyüktür" işareti. Peki bu durumun yanaklarımla olan ilintisi nedir?
Koskocaman bir dişimi çektirdim. Biraz problemli olmaya başlamıştı ve ben de sonuna kadar bu durumu görmezlikten gelmiştim! Ve sonunda beklenen son ve yukarıdaki başlık!

Annem olmadan ilk kez bu kadar büyük bir işlem, haberdar olan ve gelip elimi tutarak bana destek olmak isteyen güzel arkadaşlar, peşinen yenen Magnum dondurma ve gayet bilinçli bir şekilde on dakika gecikilen randevu...

D: Nasılsın Burcu?
B: Merhaba Başak Hanım fena değil. Kesin çekiyoruz yani bugün.
D: Tabi tabiii!!!
B: Peki. Sizce ne kadar sürer? İğne öncesi "fıs fıs" filan???
D: Sana bağlı süresi Burcu. Fısfıs değil ama bu krem olacak, daha etkili.
B: Hımm... Vayy çikolatalı bu. Buarada isteyerek mi dişçi oldunuz Başak Hn? (anlamsızlık diz boyu artık!!!)
....
D: Uyuşmuş Burcu başlayalım hadi. Bence o ipod kulaklıklarını sonra tak sen.
B: Galoşları çıkarmamın bir sakıncası var mı sizin için? Ayaklarım pişti de :)
D: Bittiii!
B: Anlamadım desem yalan olur :( Yarın yüzebilir miyim Başak Hn.?

Evet sol yanağım sağ yanağımdan daha kendine güvenli duruyor şuanda :) Mesaj attım arkadaşlarıma "manevi destek için teşekkürler" diye, sonra cevapları topladım kendimce komik komik :) Acıktım ama sıvı/sıvıya yakın şeyler dışında hiçbirşeyi tüketemeyeceğim... Ve harika bir çözüm buldum biraz da nostaljik: Sütlü büsküüüüüü!!! Küçükken kardeşime çok yapar kendim de otlanırdım. O muhteşem koku tekrar hayatımda :) ama ondan bile keyif alamıyorum şuanda :(

Eveeeettt.. Az konuşmalı, bol film, kitap, fotoğraflı bir hafta sonu planlıyorum... Şu CowParade meselesine bir el atıp olabildiğince çok inek görüp fotoğraf çekmek istiyorum :)

Saturday, July 28, 2007

Hedef 1, 2, 3, 4...

Sosyal kelebeklik ve kutlamalar adına son 26 senenin (sanki öncesi varmış gibi!) en yoğun Temmuz ayı! Düğün, doğumgünü geçen koca bir ay: İpek&Altuuuu, Nesli&Kuzişko, Yaman&Merve, Şenay&İlker "Evetleşirken", Müge, Beyhan, Leyla, Gökhan, Bora, Linda, Deniz, Servet, Kareem, Richard yaş hanesine birer daha eklediler.

L koltuk köşesinde ve başucumda duran kitapların sayısı hızla artarken sayfaların ilerleyişi konusunda aynı hızdan bahsedemiyorsam bir problem var demektir. O zaman hedef 1: Öncelikle "Hızlı Okuma Teknikleri" kitabı bitirilecek ve kendi kendime ağır ağır aşama kaydettiğim çapraz okuma işi halledilecek ve kitaplar hop hop bitecek :) Buarada ufak bir ipucu: Kısa süreli hafıza bir kerede max. 9 kelimeyi akılda tutabiliyormuş. Bu sebeple stratejik anlarda kurulan cümlelerin uzunluğuna dikkkaaaaat :)

Saçlarım için özel bir karışım aldım. 18 milyon çeşit bitki yağı var içinde. Geçenlerde eve gelip hiçbirşeye el atmadan direkt banyoda saçlarıma uyguladım ve 1 saatlik uzun bekleyiş süresini başlatmadan ellerimi yıkamak istediğimde suların kesik olduğunu fark ettim. O anda banyoda kamera arayan gözlerimdeki şaşkınlığa çarem Melisim oldu harika bir tesadüfle :) Hedef 2: İlerleyen günlerde buna benzer problemlerin çeşitlenmemesi için şu su tasarrufu meselesi konusunda gönüllü "wom" yapılacak! (Benim örnek biraz ekmek yoksa pasta yesinler tadında oldu sanki ama!!!)

Fotoğraf çekmemekten dolayı pek bir rahatsızım. Hedef 3: Bu kolay oldu. Tabi ki fotoğraf çekilecek!

Hedef4: Büyük hevesle ve sıfır dikiş bilgime güvenerek aldığım kumaş parçalarının çaresine bakılacak! Fikirler müthiş ama henüz bir uygulama yok ortada :)

Dün Mel ile akşam kahvaltısı yapmaya karar verdik bende ama buluşma saati akrebin 8 ile buluştuğu an olduğunda sadece yarım gün sonra benzer etkinliği tekrarlama fikri hoşuma gitmediği için karar değiştirdim: Roka salatası ve patlıcan, mantar ve inegöl köfteli dürüm yaptım. Sonuç: Harika oldu tabi ki de :)) Hedef 5: Daha çok arkadaşa bu yemek hazırlanacak ve özgün mutfağıma övgüler toplanıp egom okşanacak :)

Santral İstanbul: Duymayan??? Bilgi Üniversitesi'nin Silahtarağa'daki 3. kampüsü demenin hafif kalacağı bu keyifli mekanı mutlaka görmelisiniz. Tamamiyle bittiğinde Avrupa'nın en büyük çağdaş sanat merkezlerinden biri olacak. Bu kampüste okuyamamaktan kaynaklanan kıskançlık hissimi henüz üzerimden atmışken işe bir de iyi yönden bakalım ve hedefimizi koyalım: Hedef 6: En kısa zamanda Nezleeeyy ve Müge ile burada fotoğrafçılık oynanacak.

Bilgi'ye yüzmeye gidiyorum. Havuz içinde bone ve goggle lar yüzünden pokemon gibi dakikalarca yan yana yüzen tipler, soyunma odalarında gerçek kimliklerine kavuştuklarında senelerdir görülmeyen mezun arkadaşların sevinç nidaları yankılanıyor ortalıkta ve "Ay klorluyum öpmiyim" şeklinde cümleler kuruluyor, buluşma planları yapılıyor :)) Şimdi bu noktada koyacağım hedef biraz alakasız olacak ama hadi hedef 7 diyelim: Goggle alınacak. Çünkü bu cisme karşı olan antipatim yüzünden gözlerim moraracak yakında!

Senelerdir ikizler olarak bildiğim yükselen burcumun aslında akrep olduğunu öğrendim bilir bir kişiden! Hedef 8: Bu meselenin aslı öğrenilecek! Yoksa bir ömür Yay, Akrep ve İkizleri aynı anda okumakla geçecek!!! Susan Miller'a mail atsam geri döner mi bana acaba :P

Şimdilik buna benzer bir durumlar...

Friday, July 06, 2007

çamur tabaklara çimenden yemekler...

wallahi çok yaptim ben bu yemeklerden :)
İlkokul aşkım Tarık'ın mavi pinokyosu arkasına binip sözde market alışverişi yapıp, babannemin antika kilimi üzerinden ibaret eve dönüşümüzde yaptığım yemekler :)

Akşam gerçek evlere dönüş sonrasında yemek masasına oturma öncesi tırnak aralarından zar zor çıkan çamurlar; malum çiçekten yemekler için hazırlanan toprak tabakları yapan parmaklar :)

Evcilik oynadığım dönemleri hatırlamak bu kadar keyifliyken arkadaşlarımın gerçek evcilik oynamaya başladıkları anlara tanıklık etmek muhteşem bu aralar :) İpek ve Altuğ ile başladık. Sonunda :) Sırada Iraz var, sonra da bana bisiklete binmeyi, hortumdan kağıt fırlatmayı ve başka birkaç şeyi (!) daha öğreten kuzişkom Serkanım. Sonra sonra Shuleciğimin kardeşi. Tabi arada evlenip, nişanlandığını öğrendiğim başkaları :)

uyumuşuz da büyümüşüz gerçekten :))

Friday, May 11, 2007

Unutulmayacak 8 Mayıs :)

Bundan böyle babamınki ile birlikte hatırlayacağım bir doğumgünü daha :)
Defne Hoşgeldin bakalım :) Buarada sevgili teyzen Eylem seni Metropolitan yerine Memorial'de aratacaktı bize :))









Sunday, May 06, 2007

yine geçti...

Benim kontrolüm dışında karşıma çıkan Türkçe bir kontrol paneli...
Takılacak tek şey bu sanki!
Çınar'ın hayatımıza girdiği 2. sene oldu bugün. Büyüyor.
Bizim gibi. Ve bizim onun yanında o anlamasa da konuştuklarımız nasıl da tazelenip çeşitleniyor...
Ama her seferinde şöyle geride kalanları ufakça gözden geçiriyoruz Çiğdemle ve diyoruz ki iyi ki varız :)
Oyuncak bir baterisi var artık. Öncelikle Çiğdem ve Çağatay'ı, sonra da komşuları şenlikli günler bekliyor yani!
Bir de kısaca özetleyecek olursak:
Geç saatlerde İstanbul un en keyifli manzarasıyla hergün yaşanan buluşma, toplam yüz elli kadar seneyi temsil eden yaşlar için farklı nefeslerden üflenen mumlar ve ışıldaklı, huzurlu kutlamalar, yeni duyumlar, yolculuklar, makinada hoşuma giden resimlerin olmamasının verdiği hafif gerginlik, yazın gelişi, çeşme kokusu, henüz rotası ve zamanı belli olmayan uçuşların heyecanı, birşeyler oluyor sanırım :)

Saturday, March 17, 2007

uyku...

Garip bir şekilde yazmak istersin...
Gariplik eve döndüğün saat ile başlar aslında...
Dönüş saatine kadar konuştuğun ya da birlikte olduğun insanlar da gariptir belki aslında...
Fanus geçmiştir ya kafana aslında tüm gece boyunca...
Kanında gezinen bişeyler mi yazdırır acaba???
Sabah Fenerbahçe de yapacağın brunch ı düşünürsün...
Keyif verecek midir??? Bilinmez...
Aslında verecektir...
Aynı şekilde nefes alacağın insanlarla, "özeller" ile birlikte olacaksındır ya...
Ama sevmezsin aslında sen orayı...
What the bleep do we know dan hatırla...
Saçma şeyler ile bağdaştırır aklın birçok şeyi... Kıvılcımlar çakar ya...

Hadi git uyu şimdi :)

Saturday, March 10, 2007

Fill in the blanks...

Buaralar görmeyi daha çok seviyorum diye, yazmayı değil...
Ama yine de...

... ile pazar sabahlarına geç ve tembel bir başlangıç yapmayı ve en büyük tasalanmayı "kahvaltıya nereye gitsek acaba"larda bulmayı.

... ile mozaik pasta için bisküvi kırmayı, elbise provası yapmayı.

... ile sosyete kantini önünde gece yarısı kaçak oturuşlar yapmayı.


... ile tık tık ben geldim muffin lerimle diye başlaan dvd gecelerini.

... ile Anjeliqu'de yemek sonrası masada boş shot bardağı biriktirmece oynamayı.

... ile Su Kasrı etrafındaki demir parmaklıklara yağan karın altında dilimizi yapıştırmayı.

... ile Bebek diye yola çıkıp başka bir şehirde kendimizi bulmayı.

... ile çalışma saati olan 15:00'e falcı ayarlamayı

... ile 5 dk. içinde en hızlı tatil programını yapıp, en kompakt ve eğlenceli TT tatillerinden birine çıkmayı.

... ile sodalı börek ve Türkbükü keyfini.

... ile akıllı kelime oyunları oynamayı.

... ile "çiçeklik" te, şehrin en merkezi yerlerinden birinde en gizli kahve oturmalarını yapmayı.

... ile Yeşilköy'deki Rum Teyze'nin yerinde hindistancevizli incir reçelinin de olduğu kahvaltıyı etmeyi.

... ile yedi senedir yaptığım herşeyi.

... ile futbol oynama karşılığında masaj yaptırma bahisleşmelerini.

... ile 4*4 kar altı gece çıkmalarımızı, küvette Martini Brüt patlatmayı, çizgi film, tulum peynirli ıspanak salatası ve altın kaplama şampanya bardaklarında cola keyfini.

.... ile loş salon ışıkları eşliğinde, L koltuk tepesi şarap, yeşil zeytin ve çikolata sohbetlerini.

... ile vogue da bahar şarabı, reina da ferhat göçer bahaneleri yaratmayı.

... ile asansör önü sohbetlerini.

... ile kendi lugatımızla Ada, heyday, boncuk muhabbeti yapıp gülmeyi.

... ile bisiklete binmeyi öğrenmeyi ve gülmekten karnımı ağrıtmayı

özlemiş olabilirim... ve bunun için yazabilirim öylesine...

Tuesday, January 30, 2007

Vergi iade...

Sadece markalar ve rakamlar, tarihler ve sıra numaraları değildi aslında üstlerindeki yazılar yine bu sene...
"Yarım kilo çilek, bir kutu cherry domates, örgü peynir, bir paket kepekli tost ekmeği..."miydi acaba gerçekten sadece o güzel kahvaltının ipuçlarını veren bu kelimeler???
ya da
"Bir siyah balıkçı yaka kazak, bir çift parmak arası terlik, bir orta boy valiz..." miydi sadece fişler üzerindeki??? Ulaşılacak yerler öncesinde yapılan hazırlıkları çıtlatan şeyler değil miydi bunlar?
"İki şişe şarap, iki kutu muffin, bir şişe votka, 3 paket cips, iki kutu kokteyl sosis" ... Keyif ve kahkaha dolu ev davetlerinden hangisiydi acaba???
"Bir orta white chocolate mocha, bir double espresso"... Çiçeklikteki hangi buluşmaya aitti?
"Üç diet cola, bir ızgara somon, bir rokalı pizza, bir keçi peynirli mercimek salatası, üç orta şekerli türk kahvesi"... Hımm.. House Cafe'nin ayaklarım altındaki taşlarını ve sırtım civarlarında gezinen kedilerini hatırladım şimdide...
"costes La suite, little hand book for sisters, onlarca kitap..."Bunlar geçmiyor biliyorum ama aslında en çok onları geçirdim aklımdan alınanlar arasından...

Tanımadığım insanlarda şimdi benle ilgili 365 günü masal anlatır gibi anlatabilecek olan fişlerim...
Bakalım yaşadığım hikayelere kaç para değer biçecekler!
Aklımda va hayatımda kalan KDV oranını hesap ediyim bari ben de...

Friday, January 12, 2007

Saturday, January 06, 2007

2007'lenirken...

Yenilenmek ya da yinelenmek...
İki harfin yer değiştirmesi ile oluşan kocaman anlamsal uçurum!
Neyse durumu daha da felsefileştirmeden 2007'lenmeye giderken başa gelenler ve çok hoşa gidenler...
Fareli köyün 6 tane kavalcısı mı olurmuş, ya da şehre giden sirkte 6 cambaz mı bulunurmuş :)Çok kısa kelimeler ama her birinin altında saklanan upuzun cümlelerle:

Caddebostan Migros!
Market içindeki kovboy şapkalı adam.
8 kilo kabak ve onlarca çeşit diet ürün. Geri kalanlar bir metrelik market fişinin içinde.
Arabadaki milimetrik hallerimiz, Engin'den isme ve cinsiyete özel harika şarkılar.
2007 burçlarımız.
Müge'nin fotoğraf makinasından gelen sesler.
Arabanın içini kaplayan süsler.
İki katlı pembe evimiz.
"Alo merhaba 112'den arıyorum. Hayır ben o değilim diğeriyim ve şimdi de şey gerekiyor" repliklerimiz.
Mangal keyfimiz, restauranttan ters istikamet taşınan mezelerimiz!
Muhteşem takım tişörtlerimiz ve altına en kırmızı ve demirlisindeeeeen xxx :))
Ayşim'in marifetli halleri...
Kumandasız DVD miz ve 3 gün için yaklaşık 30 filmden oluşan dvd arşivimiz!
Geceyarısı karlı sokaklarda ve tanınmayan gruplarla şarap buluşmaları ve "akın"lar halinde animasyon ekibine dönüşmeler!

Mete'nin purosu ve unutulmaz kostümü!
Odada esen rüzgarlar, yatak arası uçurumlar ve ısıtmacalı buluşmalar...
Elde kahve orman yürüyüşü, havada uçuşan ve pırıltılı karlara yapışan pozlar...
Aklı sıra rehberlik yapan yavru kuçular.
6 saatlik duş sıraları!
Ayak üstü foto sohbetleri :)
Saat 20:00 ve biz "pokemon" halleri!
Göl yolları, sucukçu durakları. Bol duman ama çok lezzet, enfes fotolar...
Hamarat erkeklerden leziz son gece sofrası.
Üstüne bir de kestane. Kim çizdi, kim pişirdi, kim soydu, kim yedi???
2 Ocak gecesi yeni yıl geri sayımı ve patlayan şampanyası.
Buarada hiç durmayan fotoğraf makinaları!
"Ayol wallahi giydi!" çığlıkları :)
Oda kapılarında patlayan kar topları!
Seneler sonra şişe çevirmece!
Dönüş yolunda harika bir gökkuşağı...
Hem gökyüzünde, hem yüzlerde hem de umarım akıllarda da...
En kötü günümüz hep oradakiler gibi olacak değil mi :)